Meliha Ana’nın Hikayesi – Meliha Sultan Ev Yemekleri

1969 yılının serin bir sonbahar sabahı, İstanbul’un taş döşeli eski sokaklarından birinde, küçük ama sıcacık bir dükkânın kapısı aralandı. İçeriden mis gibi taze ekmek, tereyağında kavrulmuş baharatlar ve ocakta ağır ağır pişen etin kokusu yükseliyordu. Tabelada altın harflerle yazılmış bir isim vardı: “Meliha Sultan Ev Yemekleri”

Bu dükkânın sahibi Meliha Ana’ydı. Çocukluğundan beri mutfağa aşkla bağlı olan Meliha, anneannesinden öğrendiği eski tarifleri, kendi elleriyle yoğurduğu yeni dokunuşlarla harmanlamıştı. Annesinin deyimiyle, onun elleri hamura değdi mi, içine mutlaka bir parça da sevgi karışırdı.

Genç yaşta evlenmiş, eşiyle beraber Anadolu’nun birçok şehrini dolaşmış, her gittiği yerden yeni bir tat, yeni bir baharat öğrenmişti. Ama İstanbul’a dönüp kendi mutfağını açma hayalini hiç unutmamıştı. Yıllarca biriktirdiği tarifleriyle, sonunda küçük ama ruhu büyük bir dükkân açmaya karar verdi.

Başlangıçta sadece birkaç masa, bir ocak ve bir de eski ahşap dolap vardı. Ama kokusu tüm mahalleyi sardı. İlk gün gelen müşteriler, ertesi gün dostlarını da getirdi. Meliha Ana’nın sulu köftesi, odun ateşinde pişen tencere yemekleri ve dillere destan tatlıları kısa sürede dilden dile yayıldı.

Bir gün, eski bir müşterisi olan gazeteci bir beyefendi, onu İstanbul’un en iyi esnaf lokantalarından biri olarak kaleme aldı. O günden sonra dükkanın önü hiç boş kalmadı. Ünlüler de geldi, mahalle halkı da. Ama Meliha Ana için en kıymetlisi, çocukluğunda annesinin yaptığı yemekleri özleyen insanların yüzündeki mutluluktu.

Bugün, Meliha Sultan Ev Yemekleri, hâlâ Meliha Ana’nın ruhunu taşıyor. Onun öğrendiği gibi, yemek sadece doymak için değil; anıları, sevgiyi ve geçmişi yaşatmak için var.